Ç.a.l.ı.ş.m.a.k 101


Bugün Twitter'da gezinirken bir kadının iyi maaşlı işini bırakarak her şeyini satıp Ege taraflarına yerleştiğini gördüm. Klişe ve hemen hemen herkesin yapmak istediği o şeyi yapmıştı. Sonra başka biri tweet'i alıntılayarak "çalışmanın öneminden bahsetti". Yani ona göre Ege'ye yerleşmek çalışmamak demekti ve bir insan çalışmadan kendini nasıl önemli hissedebilirdi ki? Başka biri de çalışmanın öneminden bahseden kişiyi haklı buldu. Bence diyordu, çocuklar da küçük yaştan itibaren çalışmalı ve toplumun içine nüfuz etmeyi öğrenmeli.

Sonra aklıma şu soruyu sormak geldi: Çalışmak size ne ifade ediyor?


A) Para kazanmam için gerekli, tek bildiğim bu

B) Para kazanma kaygım yok, yalnızca canım sıkılıyor

C) Kendimle ve sorunlarımla baş edemiyorum, bu yüzden yapıyorum

D) Yaptığım şeyi seviyorum, sevdiğim şeyi yaptıkça mutlu oluyorum

E) Kendimi keşfetme aracı olarak görüyorum, farklı farklı şeyler deniyorum

F) Zorunda olduğum için yapıyorum, bambaşka bir hayat dilerdim

G) Büyüklerden gördüklerimi taklit ediyorum, onlara ne ifade ediyorsa bana da onu ifade ediyor

H) Hiçbir fikrim yok, daha önce bunu düşünmedim

I) Bu şıklardan herhangi biri değil, başka şeyler var


Cevabı H olanlar en azından bunu bir düşünsünler derim. Ben çok düşündüm ve cevabımın hem D hem E olduğuna emin oldum. Bana kalırsa çalışmak bizi asıl koruyan bariyer değil. Çalışmak bizi varoluşsal sancılardan kurtarıyor da değil. Hatta böyle bir sorumluluğu olsaydı çalışan bazı insanların gözleri toprağa değil, gökyüzüne bakardı. It's friday neşesi olmazdı. Tatil dönüşü insanın yüreğine fil oturmazdı. Belki diyeceksiniz ki "Her şey tadında güzel, eğer cuma olmasaydı çarşamba da olmazdı. Beyaz olmasaydı siyah da olmazdı". Ben de size şöyle cevap vermek isterim: Çalışmak siyah, tatiller beyaz olmak zorunda mı? Hem çarşamba hem cuma keyifli olamaz mı? Niye her şeyi uçlarda düşünüyoruz? Gride buluşsak mesela.

Bunu yazmam 1 dakikadan kısa sürdü, idrak etmemse 1 buçuk yıl kadar. Şaka değil, bana göre uzun bir döneme tekabül eden günler, haftalar ve aylar zincirinde hafta sonları bile çalışıyordum. Hafta içi işim 22:00 gibi biterse o gün güzel bir gündü. İyi para kazanıyordum. Erkek arkadaşımla iyi para kazanmanın öneminden konuşuyor, her akşam o günü kapatmadan önce tasarruf, finansal güvence, acil durum fonu gibi konulardan söz ediyorduk. Görüştüğümüz zaman asla çalışmama gibi bir kuralımız vardı(hala öyle). Görüşüyorsak dinlenme zamanımız gelmiş demekti. 2, 3 gün dinlenip tekrar çalışıyorduk. Yaptığımız işi seviyorduk diyemem ama alışmıştık. Benim hem ofis işim hem freelance işim vardı ve iki ekip de üzerimde aman aman baskı kurmuyordu, en azından buna minnettardım. Pandemi olduğu ve tek yaşadığım için sosyal hayatım magmadaydı. İnsanlara hem konuşmak istemek hem de hiç konuşmak istememek garip geliyordu. Aileme çok öfkeliydim. Erkek arkadaşım sinirliydim. Çünkü tükenmek üzere gibi hissederken kimse beni kurtarmaya gelmiyordu. Kararlarımın sorumluluğu alma bilincinde değildim, başkalarını suçlamak kolaydı.

Yaşıtlarım hakkında detaylı bilgilere sahip değildim, fakat uzaktan gördüğüm kadarıyla herkes benden daha fazla dinleniyordu. Belki güç bela para kazanıyorlardı ama instagramın sunduğu pembe balon hayata zihnimin kapılmaması cılız bir ihtimaldi. Böylece o hayata iyiden iyiye imrenmeye başladığımı fark ettim. Küçük çaplı bir depresyon dönemim de olmuştu. O dönem yalnızca sex and the city izledim ve o hayatı yaşadığıma kendimi inandırmak için safi varlığımı yok saydım. Bu bana iyi geldi ama geçiciydi. Benliğime kalıcı bir çözüm gerektiğinden bu sefer de ikilemler yaşamaya başladım.

Ailemden, özellikle babamdan, paranın "zor" kazanılan bir şey olduğunu öğrenmiştim. Eğer zorlanmıyorsam, stresli değilsem bir problem vardı. Kendime dönüp baktığımda evet stresliydim ama param iyiydi, demek ki bir şeyler olması gerektiği gibi diye düşündüm. Bu düşünceye dört-beş ay kadar tutundum ve çökmeden çalışmaya devam edebildim.

Ardından bunun da yanlış olabileceği ihtimali zihnimden çıkmadı. Bu sefer de paradan nefret etmeye başladım. Erkek arkadaşıma paranın hiç önemli olmadığından söz ediyordum, paraya küfürler ediyordum, işi bırakacağım diyordum ama hiç bırakamadım. Çünkü babamdan istemeden de olsa öğrendiğim bir şey daha vardı "para zor kazanılır ama kazanılmak zorundadır".

Böylece elimde avucumda yalnızca iki seçeneğim varmış gibi görünüyordu:

1) Çok para ama boktan bir hayat

2) Az para ama huzurlu bir hayat


O zamanki bilgi ve deneyim seviyemden sadece bu iki şıktan birini seçme hakkım olduğunu düşünüp oldukça çaresiz hissediyordum. Çanakkale'yi, öğrencilik hayatımı düşlüyordum. Derken aylar sonra önümde üçüncü bir şık belirdi:

3) Çok para ve huzurlu bir hayat


Bu şık benim için bambaşka bir hayat demekti. Kendi gerçeklerim demekti. En önemlisi de kendi gerçeklerimi yaratmaktan korkmamaktı. Başta bu fikir bana ağza atılan bir pamuk şekerin eriyip gitmemesi kadar imkansız göründü. Kendimi fazla hayalci ve iyimser olmakla için için eleştirdim. Sonra bu eleştirilerin bana hiçbir şey kazandırmadığını fark ettim. Böyle düşündüm diye elime hiçbir şey geçmemişti. Bunun idrakine iyiden iyiye varınca önce işimin kalitesi değişti. Akabinde kendime olan tavrım değişti. Derken yapmak istediğim işler değişti. Bir de baktım ki dünyam yine ve yeniden değişmeye başladı.

Belki isteklerim değişecek, yeni deneyimler eklenecek, bambaşka şeyler düşüneceğim. Bunları bilmiyorum ama şu an bildiğim şeylerden biri iyi bir günün benim için ne demek olduğu. 

Mesela bugün sevdiğim şeylere zaman ayırdım mı?

Sevdiklerimin sesini duydum mu?

Eve hızlıca/trafiğe takılmadan döndüm mü?

Biraz kitap okudum mu?

Güzel şeyler yedim mi?

Dinlenebildim mi?

Hemen uykuya dalabildim mi?

Başka insanlar/olaylar hakkında düşünmektense enerjimi kendime yatırabildim mi?

Bunları yüzde yüz yapamamış olsam da en azından denedim mi?


Beş yıl düzenli günlük tuttum ve 2022 ile birlikte artık yeni bir şeye başladım. Dolabımda bir takvim asılı. Bitip giden her günün üstüne bir tane kalp koyuyorum. Bu kalp bana her günümü heba etmeden kendimce iyi yaşamam gerektiğini bana hatırlatıyor. Şu yazıyı okuduysanız zaten çoktan fark etmişsinizdir, neredeeeen nereyeeeee.

Siz her gününüzü kendinizce iyi yaşamak için ne yapıyorsunuz?

Yorumlar

Popüler Yayınlar