Spor ve çikolata

Son blog yazımın mısır tarihi kadar eski olduğunu bildiğimi ilan ederek başlamak isterim. Aslında iki haftadan beri karantinayla ilgili bir yazı üstünde çalışıyordum. Ancak kendisinin cadı nefesiyle efsunlandığını düşünüyorum. Asla bitiremedim. Ya bölündüm, ya telefon çaldı, ya cümle kuramadım. Olduramayınca bıraktım diyemem -zira ben başladığım şeyleri kolay kolay bırakmam- yine de şimdilik taslak haliyle melül melül bekliyor. Boynu bükük olsa da düzelecek. Hatta o aheste aheste düzeledursun,çünkü şimdilik aklıma başka bir konu geldi. Spor. Spor hayatım. Spora bakışımın nasıl değiştiği. Birazdan spora başlarken yapılmaması gerekenler 101 tadında bir yazı okuyacaksınız. Bu mandalinalı kız nasıl da seme demeden önce biliniz ki uslandım. Öncelikle spor neydi, nece bir şeydi? Coming soon.


                                                       
                                                     Aynı böyleydi, hem de hiç şakasız

Gerçek şu ki yurt dışında yaşadığım ilk 6 ayımda bulduğum bütün güzel ve zararlı mı zararsız mı zerre umurumda olmayan yemekleri mideme indirmiş, değişik içkileri kafama dikmiş, yetmez diyerek sigarayla vals yapmıştım. Tüm bunlara rağmen de hepi topu 7 kilo kadar almış (herkesin kafasında oluşan o ilk sorunun cevabını yazayım: 52 küsur kilodan 59 civarına çıkmıştım, boy 1.60) ve kendimi şanslı saymıştım.



Yanaklarım şiş şiş gezinmekle, pantolonların sıkı gelmesiyle, göbeğimin erimiş karamel gibi gözükmesiyle bir sorunum yoktuasdfsgsjs, tabi ki uyduruyorum çünkü kafayı yedim. Tartıda 7 kilo fark vardı. YEDİ. Kabul; bir zamanlar kilomla, bedenimle o kadar da iyi bir ilişkim yoktu. Aklı başında birine de benzemiyordum. Daha iyi bedenlerde daha çok mutlu olabileceğimi, daha değerli hissedeceğimi her daim içten içe düşündüm. 52 kilo herhangi biri için normal bir kilo olabilirdi ama "benim" normalimde her zaman "daha" iyi sayılar vardı. Oysa şimdi 52'den de olmuştum. Ahiratımda ilk defa diyet yapmaya karar verdim. Ve yine bir ilk olarak spor yapacaktım. Bu sefer kaçmak yoktu. Kas vardı. Acı vardı. Yağ yakmak vardı. Artık ben de herkes gibiydim. Evet, kafamın içindeki düşünceler kulağıma nefessiz "daha iyi bedeeeen" diye fısıldardı fısıldamasına, fakat hiç elde etmek, avuçlarımda tutabilmek için bu düşüncelerimi eyleme döktüğüm olmamıştı. Artık hakikaten de herkes gibiydim.


İşe okumakla başladım. Kilo vermenin prensipleri nedir, kalori açığı nasıl yapılır, makro nedir, yağ yakmak nasıl olur, hiit'ler, bölgesel yağlanmalar, şeker bir serial killa mı, karbonhidrat eşittir sçtın mavisi mi, insan beyni nasıl çalışır, alışkanlıkların kökleri nedir. Ne varsa okudum. İzledim. Ardından youtube'da bir fitness koçu keşfettim, başlangıç antrenmanlarını yapmaya başladım. Bir yandan da yogaya kafa attım. Bu arada hem sigarayı bıraktım hem beslenmem değişti. Vücuduma asla karbonhidrat ve rafine şeker sokmadım. Tatlıyı hep çok sevmiştim ama ne yapalım meyveler de çok güzeldi. En azından artık öyle olmak zorundaydı. Günde bir kereye izin vardı. Çin işkencesinin yanında pamuk şeker tadında kalacağı tüm bu sikko sınırlamalara en değerli varlıklarımmışçasına sadık kaldım. Çünkü bir hedefim vardı ve ne yazık ki bu hedef "sağlıklı olmak" değildi. 47 kiloya düşmekti, hatta küloya düşmekti. 4 ve 7'yi yan yana görecektim. Önümde vermem gereken 10 kilo. Kendimi, bedenimi ve psikolojimi helak etmek pahasına bile olsa bu işe adadım.

İLK BAŞLARDA HER ŞEY DAHA PUDRA, DAHA UMUTLU

Bu işe girerken psikolojik sağlığın ehemmiyetinin farkındaydım. Nöropsikolojiye merakım da bu şekilde başladı. "Beynime ne kadar hükmedersem, o kadar benim dediğim olur". Tek derdim buydu. Beynimin bana engel olmasını istemiyordum. Bir şekilde hamlelerini tahmin ediyor ve gardımı alıyordum. Gardımı aldıkça bana boyun eğmek zorunda kalıyordu. Yine de kazın ayağı öyle olmuyor. En azından olmuyormuş. Çünkü beynime fazla odaklanmaktan vücudumun da bir aklı olduğunu unutmuştum. Düzenli spor yapmama ve beslenmeme saçmalığın üstünde bir titizlikle devam etmeme rağmen ödem atmak haricinde başlarda pek kilo veremedim. İlk tartıya çıkışımı hatırlıyorum. 56 bilmem kaç. Göz bebeklerim büyük. Şaşkınım. Nasıl olur? Her şeye uydum? Tatlı bile yemedim. Arkadaşım en sevdiğim kekten getirmişti, onu dahi yemedim. Eh, bu iş olmayacak belli.

Yazının başında da söylediğim gibi, ben başladığım şeyleri kolay kolay bırakmam. Tabi ki bunu da bırakmadım. Biraz daha dayanacaktım. Sebat. Kendime hatırlattığım ve en çok güç bulduğum kelimeydi. Umutluydum. Daha iyi bir bedenle yaşayacağım gelecekteki hayatıma karşı hayat doluydum.


NASILSIN? -ORTA MELAL'Lİ.

Kb cnm yaaa orta şkrli dyemiorm, bana brz ysak da...

Şeker yok. Pizza yok. Bulgur pilavı bile yok. Elimde değil, canım çekiyor. Böylece muadillerini denemeye başladım. "Sağlıklı tarifler". Bu iki kelimeyi yan yana görünce kusasım geliyor. Ama o zamanlar benim için yoluma vuran bir ışıktı. Değişik şeyler denedim. Karnabahardan pilavlar mı yapmadım, unsuz/şekersiz/yağsız (delirmişim) kekler mi pişirmedim, dondurma niyetine buzluğa çilek koyup buzla birlikte yalamak mı istemedim. İnanın denedim. Bütün hücrelerimle, beyin nöronlarımla, aklımla denedim. Tatlarını beğenmek için üst düzey bir çaba gösterdim. Ama ne var biliyor musunuz? Ben sadece çikolata yemek istiyordum. En dandiği bile olsa. Tek istediğim buydu. Yemin ederim.

                                                   
                                                                      Anlık mood

1 buçuk ayın sonunda, bu sefer biraz ürkek, tartıya çıktım ve gördüğüm şey karşısında çenem düştü. 51 kilo olmuştum. 51. Eski kilomdan bile az. Daha sıskayım. Daha fitim. Bilmiş tavırlarıma rağmen hayli çökmüştüm ama değmişti. Böyle hissediyordum. Yine de saatler benim için geriye saymaya başlamıştı bile. Kendimi bitmez sanıyordum. Oysa yavaş yavaş sonum geliyordu.


AŞK-I MEMNU GİBİ FİNAL

Yurt dışında yaptığım araştırmam ve eğitimim bitince Türkiye'ye döndüm. Sıfatımı gören ailem inanamadı. Kimse inanamadı. 51 küsur bir şey. Evet şey. Cılız. Kafası yumurta gibi kalmış. Diyet yapmıyorum, sağlıklı yaşama geçtim diyip duruyor. 1 yıldır simit yüzü görmemiş ama simide burun kıvırıyor. Yemiyor- içmiyor. Varsa yoksa ot, salata, ıspanak, et, balık, yoğurt, meyve. Her gün haşin spor ve yoga.

Ağrılarım başladı. Özellikle sol dizimle yere basamaz hale gelmiştim. Yorgundum ama geceleri uyuyamıyordum. Hiit yapmaktan kalp ritmim hafif sarhoştu. 47'yi geç 49'a bile düşemiyordum. Dizim için hastaneye gittim. İç menisküste yırtığım olduğunu öğrendim. Squat yapmaya devam edersem dizlerim kırık kürdana benzeyeceği için squat'ı bıraktım. Hatta spor yapmak artık mercimek tanesi kadar bile içimden gelmiyordu. O yüzden yogayla devam ettim. Vücudumun yeter dediği noktaysa regl gecikmemdi. Bakınız benim periyotlarım zinhar aksamaz. Ama bu sefer her ay gelen reglim gelmedi. Hormonlarım, zihnim, bedenim. Hepsi dur diyordu. DUR ARTIK! Sen bu değilsin. Hiç olmadın.


AŞK-I MEMNU FİNALİ HALT YESİN, BENİM SOLMAYAN PEMBELERİM VAR NİHAHAHA

Bu sefer de kendimi jinekolog randevusu alırken bulmuştum. Hayat bu ya, belki de bir işaret, doktora gittiğim gün regl oldum. Yine hayat bu ya, kısa sürede hayatıma biri girdi. Hoş biri. Bana yemekleri zevkle anlatan. Zayıflar için köpekler kemik sever diyen asdgfhjsas. İlk duyduğumda ne gülmüştüm. Sanki tekrar yer almak istediğim hayatıma dönmem için bir dal gibiydi. Sonra bir gün birlikte künefe yemeye gittik. Künefe. Benim için anlamı ne büyük. Sırf tatlı niyetine meyve yemek için ertesi gün olsun diye gözü pörtlek tavşanlar gibi beklediğim geceleri düşününce içimde bir şeyler kırıldı, tuz buz oldu, yok oldu. Sanki hiç var olmamışlardı. Tek bildiğim, artık bir daha bunu kendime asla yapmayacaktım. Asla.

Canımın çektiği ne varsa yedim. Dengeli. Her zaman, istediğim an/saat ve günde yiyebileceğimi bilerek. Keyifle. Sohbetle. İçkiler içtim. Vücudumu dinlendirdim. Kafamı yastığa pamuk hafifliğinde koydum. Tek değildim. Hayatımdaki "o" insanı sevdim. Şansıma o da beni sevdi. Birlikte yemekler yapıp yedik. Bazen sırf safi zevkine eve dönüş yolunda marketten hindistancevizli minik kekler aldık. Gecenin köründe çikolatalı pastalar, bisküviler yedik. Bazı akşam yemeklerinde de noodle, lahmacun ve hamburger. Böylece 52-53 kiloma dönüş yaptım. Spordan çok korkmuştum. O yüzden sporu bıraktım. Ardından da yogayı. Sakatlanmaktan, aynı şeyleri tekrar yaşamaktan o kadar tırstım ki sürekli öteledim. Ayağıma geldikçe taş muamelesi yapıp hep geleceğe ittim. Adeta ilerideki ben'e ceza eyledim.


PEKİ YA ŞİMDİ?

Şimdilerde spora tekrar dönüş yaptım. Kendime karşı hayvani değilim. Kafamda kurduğum hayali rakiplerle hayali yarışta değilim. Kaç kiloyum haberim yok. İstediğim ne varsa yiyorum. Sebat etmenin, emek vermenin, küçük adımların, tecrübemin farkındayım. Güçleniyorum. Vücudum güçleniyor. Gece ben derin uykudayken o toparlanıyor. Minik kaslarımı görünce dudaklarım yukarı çekiyor. An geldi vücudumun canı spor yapmak mı istemiyor, olur diyorum. Çömelirken göbeğim mi katlandı, olur diyorum. İstediğim performansı gösteremedim mi, yine olur. Her şey olabilir. Yarın daha iyi yaparız. Belki yarın da yapamayız. Ama elbet yaparız. Yaparım.

Daha iyi bedenlere kafam girsin. Yaşasın iç huzur, keyif ve sebat. Her biri de mütemadiyen yaşasın. Var olsun. Biz delirdikçe ensemize vursun. Artık öğrendim. Kadehlerim hep havada.


                                                     
                                                                 CHEARS PEOPLE <3





Yorumlar

  1. gerçekten kitap yazma seviyesinde yazma yeteneğin var. yazdıklarına bayılıyorum hem burda hem ekşide seni takip ediyorum <3<3<3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekşi'deki kullanıcı adı nedir acaba?

      Sil
    2. https://eksisozluk.com/biri/sonundahayirvar :) biliyorum nick seçimim felaket ama i was too young.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar