Hayat eve sığar :')
En çok sevmediğim şeyler listesi yapsam bir göz kırpma süresi hızında aklıma gelecek üç şey: ciğer, arabeskle öpüşen rakı masası, anadolu/vatan/çünkü biz buna değeriz/birlikte ve all the time tadında kamu spotları (buraya tam noktadan önce kusma emojisi gelecek, mümkünse 36 tane olacak). Akrabalarımla konuşurken yüzüme yansıyan samimiyetle yazılmış gibi hepsi. O samimiyet hiç var olamamış da alayı kapıyı açıp anında topuklamak istiyor sanki: "birlikte başaracağız", "hayat eve sığar", "daha önce de başarmadık mı? :')))" Aslında başarmadık. Evet; belki marş okuyabiliriz, tezahürat yapabiliriz, yazın balkonlarda/bahçelerde karpuz yiyebiliriz ama pandemiyi hiç birlikte başarmadık. Peki başarabilir miyiz? Sanmam. Çünkü bu pandemi mario'nun zıp zıp zıpladığı tuğlalar gibi önceden programlanmamış, hepimizin frekansı ve tuğlası farklı.
Ben pandemi dönemine tek yakalandım. Başlarda şiddetli yağmurda şemsiyesiz yürümek gibiydi. Markete gitmek, aldıklarını tek tek dezenfekte etmek, ailene/yakınlarına iyiyim demek, hasta olmamaya çalışmak gerekiyordu. Bazen zorlayıcı geliyordu. Bazen de yalnızlığın sadece bodrum katı demek olmadığını, eskiz çıkarabilecek kadar somutlaşabildiğini tecrübe ediyordun. Sanki katlardan yavaş yavaş iniyordum ama aynı yoldan yukarıya çıkmak da her zaman mümkündü. Sanırım bu mümkünlük insana güven veriyor, dibe batışın dahi bir güzelliği oluyor. Bu süre zarfında, yani yavaş yavaş aşağı yol alırken, bıraktığım sigaraya bir süreliğine tekrar döndüm. Temizliği hiç sevmememe rağmen evim gözüme hoş gelsin diye düzenli olarak yapmaya devam ettim. Çünkü evin temiz olması hem hoşuma giden hem gözüme hitap eden bir şey, adeta soyut terapi. Sonra, bir şeyler umut ettim. Tabi ki haberlere fazla bakmadım. Zaten düşünüyorum da oldum olası haberlere fazla bakan biri olmadım. Sonra zaman geçti, o umutlar yol oldu. O yollarda tabelalar belirdi. O tabelalarda harfler anlamlı kelimelere dönüştü. Evdeydim ama akan bir zaman hala vardı. Sigarayı bıraktım. Dönmek istediğim birkaç ilgi alanım vardı, onlara az da olsa döndüm.
Değişen üç şey
Galiba en çok balkonum. Artık bir keyif pezevengi, efendim bir keyif kahyası, sonracığıma gönül paşası olmak için bütün şartlara uyan balkon sandalyelerim, akşamları mum yaktığımız, güzel yemeklerin yendiği masam ve yavru bitkilerim var. Geçenlerde ektiğimiz fesleğen fıstık yeşili renginde tomurcuklandı. Meğer bebe fesleğenin sıfatı da ayrı tatlı oluyormuş. Artık ana gibi uyanır uyanmaz kontrol ediyorum. Her gün biraz daha büyüyor. Ötekiler hala amip boyutunda ve filizlenmek için biraz daha zamana ihtiyaçları var.
Ardından gelen değişim kesinlikle yemek yapma becerim. Geçenlerde pastel de nata yaptım. Gerçi ben mi onu yaptım o mu beni yaptı belli değil. Biliniz ki bu meredi yapmak şerbet fokurdarken fırın düzgün ısındı mı ısınmadı mı diye kontrol etmek için eğil kalk yapmaktan bel fıtığına, milföylerin kenarları orantılı yansın diye debelenmek de çelik sinirlere tekabül ediyor. Ona göre zırhınızı takın. Misal ben söz konusu yemek yapmak olunca sabırsız bir kurtlu olduğumdan son postayı artık ne olursa olsun amaaaan diye fırına salladığım için epey dandik oldu, sanırsınız pişi yapmışım. En son fırın bile delirdi zaten, dili dışarıda kaldı ırgat gibi yanmaktan. Dilerdim ki tipleri hepsinin fotoğrafını buraya koyabileceğim kadar güzel olsaydı ama gelin görün ki alayı köpek öldüren içmekten siroz olmuş gibi fırından çıktığı için içlerinden en güzelleri şunlar:
Resmen Sütçü İmam Üniversitesi 2020 mezunları
Yine de bundan 4 ay önce böyle bir şey yapmam imkansıza yakın bir olasılığa denk düşüyordu. Sırf şu fotoğrafta bakınca bile ellerimin yaş aldığını anlıyorum.
Kökten değişenler- aklıma gelen son madde de rutinin kıymeti. Artık daha iyi görüyorum. Rutin önündeki sisi kaldırdığından -richard feynman olsaydı zekamın alnından öper ve bana hemen çikolatalı dondurma alırdı, tespitime bak- homo sapiens sapiens canlısına serin bir limonata gibi geliyor. Yalnız rutinlerinizde bir başınıza olmanız lazım. Ancak o zaman kendinizi pak gibi, ne bileyim cam gibi görebiliyorsunuz. Yakınlarımızla kurduğumuz rutinler de harika elbet. Ama bu ikisi aynı palette yer alsalar da renkleri farklı. Biri pembeyse öteki turuncu.
Yazım kişisel gelişim kitabı/ giriş bölümüne döndüğü için midem çalkalandı, şimdi kusmaya gidiyorum. Oysa küfürlerle köklerim, saydırırım ve kimse okumaz diye düşünerek ilk cümlelerimi yazmıştım. İşte kafanızdaki umpa-lumpaların tepinmesi düşüncelerinizi böyle eğip büküyor ve dahi şutluyor. İyi ki henüz tam olarak sıyırmadık, ona biraz daha var.
Ben pandemi dönemine tek yakalandım. Başlarda şiddetli yağmurda şemsiyesiz yürümek gibiydi. Markete gitmek, aldıklarını tek tek dezenfekte etmek, ailene/yakınlarına iyiyim demek, hasta olmamaya çalışmak gerekiyordu. Bazen zorlayıcı geliyordu. Bazen de yalnızlığın sadece bodrum katı demek olmadığını, eskiz çıkarabilecek kadar somutlaşabildiğini tecrübe ediyordun. Sanki katlardan yavaş yavaş iniyordum ama aynı yoldan yukarıya çıkmak da her zaman mümkündü. Sanırım bu mümkünlük insana güven veriyor, dibe batışın dahi bir güzelliği oluyor. Bu süre zarfında, yani yavaş yavaş aşağı yol alırken, bıraktığım sigaraya bir süreliğine tekrar döndüm. Temizliği hiç sevmememe rağmen evim gözüme hoş gelsin diye düzenli olarak yapmaya devam ettim. Çünkü evin temiz olması hem hoşuma giden hem gözüme hitap eden bir şey, adeta soyut terapi. Sonra, bir şeyler umut ettim. Tabi ki haberlere fazla bakmadım. Zaten düşünüyorum da oldum olası haberlere fazla bakan biri olmadım. Sonra zaman geçti, o umutlar yol oldu. O yollarda tabelalar belirdi. O tabelalarda harfler anlamlı kelimelere dönüştü. Evdeydim ama akan bir zaman hala vardı. Sigarayı bıraktım. Dönmek istediğim birkaç ilgi alanım vardı, onlara az da olsa döndüm.
Değişen üç şey
Galiba en çok balkonum. Artık bir keyif pezevengi, efendim bir keyif kahyası, sonracığıma gönül paşası olmak için bütün şartlara uyan balkon sandalyelerim, akşamları mum yaktığımız, güzel yemeklerin yendiği masam ve yavru bitkilerim var. Geçenlerde ektiğimiz fesleğen fıstık yeşili renginde tomurcuklandı. Meğer bebe fesleğenin sıfatı da ayrı tatlı oluyormuş. Artık ana gibi uyanır uyanmaz kontrol ediyorum. Her gün biraz daha büyüyor. Ötekiler hala amip boyutunda ve filizlenmek için biraz daha zamana ihtiyaçları var.
Ardından gelen değişim kesinlikle yemek yapma becerim. Geçenlerde pastel de nata yaptım. Gerçi ben mi onu yaptım o mu beni yaptı belli değil. Biliniz ki bu meredi yapmak şerbet fokurdarken fırın düzgün ısındı mı ısınmadı mı diye kontrol etmek için eğil kalk yapmaktan bel fıtığına, milföylerin kenarları orantılı yansın diye debelenmek de çelik sinirlere tekabül ediyor. Ona göre zırhınızı takın. Misal ben söz konusu yemek yapmak olunca sabırsız bir kurtlu olduğumdan son postayı artık ne olursa olsun amaaaan diye fırına salladığım için epey dandik oldu, sanırsınız pişi yapmışım. En son fırın bile delirdi zaten, dili dışarıda kaldı ırgat gibi yanmaktan. Dilerdim ki tipleri hepsinin fotoğrafını buraya koyabileceğim kadar güzel olsaydı ama gelin görün ki alayı köpek öldüren içmekten siroz olmuş gibi fırından çıktığı için içlerinden en güzelleri şunlar:
Resmen Sütçü İmam Üniversitesi 2020 mezunları
Yine de bundan 4 ay önce böyle bir şey yapmam imkansıza yakın bir olasılığa denk düşüyordu. Sırf şu fotoğrafta bakınca bile ellerimin yaş aldığını anlıyorum.
Kökten değişenler- aklıma gelen son madde de rutinin kıymeti. Artık daha iyi görüyorum. Rutin önündeki sisi kaldırdığından -richard feynman olsaydı zekamın alnından öper ve bana hemen çikolatalı dondurma alırdı, tespitime bak- homo sapiens sapiens canlısına serin bir limonata gibi geliyor. Yalnız rutinlerinizde bir başınıza olmanız lazım. Ancak o zaman kendinizi pak gibi, ne bileyim cam gibi görebiliyorsunuz. Yakınlarımızla kurduğumuz rutinler de harika elbet. Ama bu ikisi aynı palette yer alsalar da renkleri farklı. Biri pembeyse öteki turuncu.
Yazım kişisel gelişim kitabı/ giriş bölümüne döndüğü için midem çalkalandı, şimdi kusmaya gidiyorum. Oysa küfürlerle köklerim, saydırırım ve kimse okumaz diye düşünerek ilk cümlelerimi yazmıştım. İşte kafanızdaki umpa-lumpaların tepinmesi düşüncelerinizi böyle eğip büküyor ve dahi şutluyor. İyi ki henüz tam olarak sıyırmadık, ona biraz daha var.


Yorumlar
Yorum Gönder